Bir Devrimcinin Suda Başlayan ve Suda Biten Hikâyesi
Fransız Devrimi’nin kanlı sularında adeta bir fener gibi parlayan Jean-Paul Marat, sadece bir politikacı ya da gazeteci değil; aynı zamanda bir hekim, bilim insanı ve halkın öfkesine tercüman olmuş bir radikaldi. Ancak hayatı kadar ölümü de trajik, sembolik ve öğreticidir. Bir küvetin içinde yazdığı devrimci bildiriler, yine o küvetin içinde hançerlenerek sona erdi.
Peki Marat kimdi? Neden bu kadar öfkeliydi? Ve en önemlisi, neden öldürülmeyi göze alacak kadar tehlikeli biri hâline geldi?
Jean-Paul Marat Kimdir?
İsviçre’den Paris’e Uzanan Yolculuk
Jean-Paul Marat, 24 Mayıs 1743’te İsviçre’nin Boudry kasabasında doğdu. Babası Sardinya Krallığı’ndan sürgün edilmiş bir Protestan öğretmendi. Marat’nın erken yaşamı mütevazıydı ama öğrenmeye olan açlığı, onu kısa sürede bilim ve tıp alanında parlak bir kariyere taşıdı.
-
Tıp eğitimi aldı, birçok Avrupa kentinde çalıştı.
-
1770’lerde Paris’e yerleşti.
-
Işıklar Çağı’nın etkisinde kalan bir Aydınlanma düşünürüydü.
Bilimden Gazeteciliğe: Kalemin Kılıçtan Keskin Hâli
“L’Ami du Peuple” (Halkın Dostu)
Marat, 1789 yılında Fransız Devrimi patlak verdiğinde artık bir doktor ve fizikçiydi. Ancak çok daha önemli bir rol onu bekliyordu: devrimci basın.
-
“L’Ami du Peuple” adlı gazeteyi çıkarmaya başladı.
-
Yazılarında kraliyet ailesini, aristokrasiyi ve hatta ılımlı devrimcileri bile hedef aldı.
-
Marat’nın dili sert, açık ve kışkırtıcıydı.

Marat’nın Devrimci Duruşu ve Düşmanları
Jakobenlerin Radikal Sesi
Marat, devrimin en sert kanadında yer aldı. Robespierre ve Danton gibi Jakoben liderlerle aynı safta bulunsa da zaman zaman onları bile yetersiz buldu.
-
Kral XVI. Louis’nin idamını hararetle savundu.
-
Devrim karşıtlarına karşı “önleyici şiddeti” meşru gördü.
-
Bu duruşu, onu hem kahraman hem de canavar olarak algılanabilir kıldı.
Hastalık ve İzolasyon: Su Küvetindeki Devrim
Cilt Hastalığıyla Gelen Yalıtılmışlık
Marat, ilerleyen yaşlarında kronik bir cilt hastalığına yakalandı. Bu durum onu sürekli olarak su dolu bir küvette yaşamaya mahkûm etti. Ancak bu fiziksel kısıtlılık, düşünsel üretkenliğini azaltmadı.
-
Yazılarını küvetinde kaleme aldı.
-
Evinden nadiren çıktı.
-
Marat’nın banyosu, adeta devrimci fikirlerin laboratuvarıydı.

Ölüm: Charlotte Corday ve Devrimci Bir Suikast
“Bir adamı öldürdüm, binlerce kişiyi kurtardım.”
13 Temmuz 1793’te, genç bir Girondist olan Charlotte Corday, Marat’yı evinde ziyaret etti. İçeri alındığında, onun banyoda yazı yazdığını gördü ve kısa bir konuşmadan sonra bir mutfak bıçağıyla kalbinden hançerledi.
-
Corday, yakalandıktan sonra suikastını gururla üstlendi.
-
“Marat yaşasaydı Fransa yok olurdu” dedi.
-
Olay, Paris’te büyük bir infiale yol açtı.

Marat’nın Ölümünün Yankıları ve Mitolojikleşmesi
Kurban mı, Canavar mı?
Marat’nın ölümü, Jakobenler tarafından bir şehitlik mertebesine çıkarıldı. Tabutu Paris sokaklarında taşındı. Efsaneleşen bedeninden maskeler yapıldı, portreleri her yere asıldı.
Ancak sonraki yıllarda:
-
Marat’nın şiddet yanlısı duruşu eleştirildi.
-
Onun politik vizyonu, devrimi “teröre” dönüştüren sürecin katalizörü olarak görüldü.
Jean-Paul Marat’nın Mirası: Bir İkonun Anatomisi
Radikal Bir Kalemin Evrensel İzleri
Marat, yalnızca bir tarih figürü değil; devrimci düşüncenin ve ifade özgürlüğünün karmaşık simgelerinden biri olarak hafızalarda kaldı.
-
Sanatçılara, edebiyatçılara ve siyasetçilere ilham verdi.
-
Adı Marksistler tarafından sahiplenildi.
-
Ama aynı zamanda “devrimlerin de karanlık yüzü” olarak anıldı.

Kaleminden Kan Damlayan Bir Devrimci
Jean-Paul Marat, ne sadece bir şairdi ne sadece bir gazeteci. O, ideolojik bir savaşçıydı. Yaşamı boyunca kalemiyle binlerce düşman edindi, ölümünde ise binlerce insanı etkiledi. Kimine göre halkın kahramanı, kimine göreyse tiranların habercisi oldu.
Ama kim ne derse desin, bir şey kesin: Marat, tarihin en etkili –ve en tartışmalı– kalemlerinden biridir.