Indiana Yasası, 20. yüzyılın başlarında Amerika Birleşik Devletleri’nde öjeni hareketi çerçevesinde çıkarılan ilk zorunlu kısırlaştırma yasasıdır. Bu yasa, bilimsel gelişmelerin etik dışı kullanımlarına örnek teşkil etmesi bakımından tarihsel önem taşır. Genel anlamda değerlendirildiğinde, Indiana Yasası sadece Amerika’da değil, dünya genelinde tartışmalı uygulamalara kapı aralamıştır.
Öjeni Nedir?
Öncelikle belirtmek gerekir ki, öjeni kavramı 19. yüzyılın sonlarında İngiliz bilim insanı Francis Galton tarafından ortaya atılmıştır. Öjeni, insan ırkını genetik açıdan “iyileştirme” amacı güder. Bu düşünceye göre, genetik olarak “üstün” bireylerin üremesi teşvik edilmeli, “uygunsuz” olarak nitelendirilen bireylerin ise üremesi engellenmelidir. Bu bağlamda öjeni, bilimsel olduğu kadar ideolojik ve politik bir araç olarak da kullanılmıştır.
Indiana Yasası’nın Ortaya Çıkışı
Bu nedenle Indiana Eyaleti, 1907 yılında öjeni ilkelerini yasalaştırarak dünya tarihinde bir ilki gerçekleştirmiştir. Söz konusu yasa, akıl hastaları, epileptikler ve suç geçmişi olan bireylerin zorla kısırlaştırılmasına olanak tanımıştır. Yasa, “toplumun genetik kalitesini artırmak” amacıyla çıkarılmış olsa da, kısa sürede insan hakları ihlallerine neden olmuştur.
Yasanın Uygulanması ve Sonuçları
Indiana Yasası’nın ardından, Amerika’nın diğer eyaletleri de benzer yasaları kabul etmiş ve 20. yüzyılın ortalarına kadar binlerce insan kısırlaştırılmıştır. Bu süreçte birçok birey, rızaları olmadan tıbbi müdahalelere maruz kalmıştır. Özellikle bu uygulamalar, yoksullar, azınlık gruplar ve engelliler üzerinde yoğunlaşmıştır. Dolayısıyla, yasa sosyal eşitsizlikleri daha da derinleştirmiştir.
Uluslararası Etkileri ve Nazi Almanyası
Dahası, Indiana Yasası’nın etkileri yalnızca Amerika ile sınırlı kalmamıştır. Nazi Almanyası, kendi öjeni politikalarını geliştirirken Amerikan örneklerinden faydalanmıştır. Nazi rejimi, Indiana Yasası’nı model alarak “T4 Programı” çerçevesinde binlerce bireyin hayatını sonlandırmıştır. Bu durum, öjeninin ne denli tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini açıkça gözler önüne sermiştir.
Eleştiriler ve Geri Adımlar
Bununla birlikte 1940’lardan itibaren kamuoyu tepkileri ve etik tartışmalar artmaya başlamıştır. Nuremberg Mahkemeleri’nin ardından, tıbbi etik alanında ciddi reformlar yapılmış ve zorunlu kısırlaştırma yasaları sorgulanmaya başlanmıştır. Indiana Yasası 1974 yılında resmen yürürlükten kaldırılmış olsa da, geride bıraktığı etik sorunlar hâlâ tartışılmaktadır.
Sonuç ve Miras
Sonuç olarak Indiana Yasası, modern tıp ve hukuk tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu yasa, bilimsel bilgi ile etik değerler arasında hassas bir denge olması gerektiğini bizlere hatırlatmaktadır. Genel anlamda değerlendirildiğinde, öjeni hareketi ve Indiana Yasası gibi uygulamalar, insan hakları ve bireysel özgürlükler açısından ders niteliğindedir.